Sanatın Felsefesi ve Ekonomi Politiği Üzerine
Sanat tarihi de siyasi tarih, bilim tarihi, felsefe tarihi, iktisat tarihi, dinler tarihi gibi tarihin bir kolu. Sanat tarihi konusunda yazılmış birçok eser, her sanat akımının bir önceki sanat akımına bir tepki olarak ortaya çıkmış olduğunu vurgular. Bu, sanat tarihine yalnızca sanatın tarihi olarak baktığımızda doğru görünmekle birlikte, tarihi bir bütün olarak anlamak noktasında hayli eksiktir; çünkü siyaset, bilim, felsefe, iktisat ve hatta dinsel inançlar tarih boyunca birbirleriyle etkileşim içinde olmuşlar, birbirlerini etkileyerek ilerlemişlerdir. Sanat tarihinin de bu etkileşim ağından bağımsız düşünülemeyeceği açıktır. Sanat tarihinde çığır açan sanatçılar, sanatın ve felsefenin yolunu birlikte yürüyen sanatçılardır.
Marx ve Engels, tarihin devindirici gücünün sınıf mücadeleleri olduğunu söylerler. Tarih boyunca bir taraftan birbirleriyle etkileşim içinde olan, diğer taraftan birbirleriyle çatışan siyaset, bilim, felsefe, iktisat ve hatta dinsel inançlar, farklı sosyal sınıfların farklı çıkarları doğrultusunda biçimlenmiştir. Sanat akımlarının devinimini de bu ilişkilerle birlikte ele almak kaçınılmazdır.
Örneğin Animizm inancını bilmeden ilkel kabile sanatını, ruhun ölümsüzlüğüne, yaşamın öte dünyada devam ettiğine ilişkin bir inanç sistemini anlamadan Mısır Sanatı’nı anlayamayız. Arkadaşı Proudhon’un görüşlerini bilmek, Gustave Courbet’nin gerçekçiliğini daha iyi anlamamızı sağlar. I. Dünya Savaşı sonrasındaki bunalım döneminde ortaya çıkan Varoluşçuluk, Nihilizm gibi düşünce akımlarını ve Anarşizmi incelemeden Dada akımını doğru çözümleyemeyiz. Rönesans’ı incelerken Kamera Obskura’nın, Empresyonizmi ele alırken fotoğraf makinesinin icadının oynadığı rolü görmezden gelemeyiz. Sürrealizmden söz ederken Freud’a değinmezsek hem Sürrealizme hem de Freud’a haksızlık ederiz.
Bu arada ilk soyut resmin yapılışından günümüze yüz yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen birçok resim izleyicisinin soyut resimle karşılaştığında sorduğu “Bu resim ne anlatıyor?” sorusuna yanıt vermek için soyut resme “nasıl bakması”, soyut resimde “ne görmesi” ve soyut resimden “ne anlaması” gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Ancak, kökenlerini mistisizmle, kadim Uzakdoğu inançlarıyla ilişkilendiremezsek, soyut sanat üzerine yapacağımız çözümlemenin temelsiz olması kaçınılmazdır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Dinsel inançlar konusunda ise çatışmanın “materyalizm ile idealizm” ya da “teizm ile ateizm” çatışmasından çok, ortodoks din anlayışıyla, heterodoks din anlayışı arasında bir çatışma olduğu görülür. Bu iki anlayışın ortak özelliği, öğretilerini gelecek kuşaklara semboller (imgeler) aracılığıyla iletmiş olmasıdır. Bu zorunluluk bilgilerin gizli tutulması ihtiyacından doğmuştur; çünkü bir inanca ilişkin bilgiler hem diğer inanca sahip kişilerden saklanmalıdır, hem de bilgilerin yozlaşmaması ve kötü amaçlara alet edilmemesi için, ehil olmayan, sıradan kişilerin eline geçmesi engellenmelidir. İlk sembollerin ortaya çıkışı ise insanların henüz toplayıcılık ve avcılıkla geçindiği dönemlerin büyü kültürüne dayanır; bu aynı zamanda sanatın da ortaya çıkışıdır. Sembol, bireyin ya da topluluğun kendi dışında var olan gerçekliği zihinde yeniden yaratması, nesnel gerçekliği bir ideal biçiminde yeniden kurgulamasıdır. Sanatın, insanın sembol yaratma ihtiyacından doğduğunu söyleyebiliriz.
Felsefe, insanoğlunun tarım yapmaya başlamasıyla, yani doğaya müdahale etmesiyle başlamış, Batı’ya ulaşıncaya dek çok yol katetmiş ve bilimle, inançlarla etkileşimde bulunarak sürekli değişikliğe uğramıştır. Sanat akımlarını da bu değişime paralel olarak ele alacağım. Bu yöntem, özellikle Uzakdoğu sanatını, Sembolizmi, Sürrealizmi, Empresyonizmi, Ekspresyonizmi ve soyut sanatı daha derinlemesine anlayabilmemiz için kolaylık sağlayacak. Öz ve biçim sorununun resim sanatındaki yansımasına da bu süreç içerisinde değineceğim.
Sürekli tartışılan bir konu da “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için midir?” sorusudur. Bu sorunun yanıtı tamamen sanatçının sınıfsal konumuyla ilişkilidir. “Sanat sanat içindir” görüşü bireysel, yalnızca sanatçı ile sanat eserinin alıcısını ilgilendiren bir görüşken, “Sanat toplum içindir” görüşü siyasetle, propaganda ve algı yönetimiyle, dolayısıyla da sınıf mücadeleleriyle ilişkilidir. Bu iki görüş arasındaki çatışmayı da süreç içinde, sanat akımlarının sınıf çatışmalarıyla, yani devrimler ve karşıdevrimlerle ilgisi bağlamında ele alacağım.
Okuyucuların, sanat akımlarının ortaya çıktığı süreci okurken, siyaset, bilim, felsefe, iktisat ve hatta dinsel inançlar arasında keyifli bir yolculuğa çıkacaklarına inanıyorum.
Bölümleri
3-TARIMIN BAŞLAYIŞI, PRİMİTİF HALK SANATLARI
4-SINIFLI TOPLUMLARIN ORTAYA ÇIKIŞI VE SANAT
8-İLK HIRİSTİYANLAR VE ROMA SANATI
14-FRANSIZ İHTİLALİ VE NEOKLASİSİZM
19-FRANSA’DA YENİ DEVRİM DALGASI EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)
22-MODERN SANATIN ÖNCÜLERİ POST EMPRESYONİSTLER
23-EKSPRESYONIZM (DIŞAVURUMCULUK)
28-KANDINSKY VE İLK SOYUT RESİM
31-BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA AVRUPA VE DADAİZM
32-SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
33-BAUHAUS. SANAT, YAŞAMIN VE ENDÜSTRİNİN HİZMETİNDE
34-DEVRİMLERİN VE KARŞI DEVRİMLERİN HİZMETİNDE PROPAGANDA VE SANAT.
40-ABSTRACT EXPRESIONISM (SOYUT DIŞAVURUMCULUK)
42-POST-PAINTERLY ABSTRACTION (RESSAM-SONRASI SOYUTLAMA)
44-PHOTO REALISM (FOTO GERÇEKÇİLİK)
48-DİĞER BAZI SOSYALİST ÜLKELERDE SANAT